Okumadıysanız Hayıflanmak Serbest: Cehenneme Övgü – Gündüz Vassaf

Türk yazar ve psikolog olan Gündüz Vassaf‘ın 1992 yılında yayınlanan, tam adı “Cehenneme Övgü – Gündelik Hayatta Totalitarizm” olan; en sevdiğim kitaplar listesine ilk sıradan giren kitap. Ve tabi bunca yıl neden okumamışım diye hayıflandığım bir eser. Blogu açtım açalı “Ne Okumalı” kategorisinde yazmamış olmam üzücü olsa da böyle bir kitapla bu kategori de siftah yapmakta benim için bir o kadar sevindirici oldu. Sizde bu kitapla çevrenizi ve hayatınızdaki bir çok şeyi daha farklı bir bakış açısıyla sorgulayacaksınız. Şimdiden keyifli okumalar derken kitap ve yazar hakkında biraz bahsetmeden geçemeyeceğim.

Gündüz Vassaf Hakkında

İster ilk kez okuduğum bir yazar olsun isterse de defalarca eserini okuduğum bir yazar olsun, kitabın genelde ilk sayfasında yer alan yazar hakkında kısmını okumayı çok severim. Hatta Gündüz Vassaf gibi dikkatimi çeken hayat hikayesine sahip yazarları da ayrıca araştırırım. Niye o kadar dikkatini çekti derseniz: Liseyi Robert Kolejinde okuyan, futbol kursuyla Psikoloji eğitimi alan, George Washington Üniversitesi’nden mezun olup, ABD’de akıl hastanesi gardiyanlığından TRT’de spikerliğe uzanan bir hayat hikayesi de zaten herkese ilgi çekici gelmeli diye düşünüyorum.

Cehenneme Övgü Kitabıyla Nasıl Tanıştım

Başucu kitabı olarak nitelendirebileceğimiz bu tarz kitapları genelde kitaplarla arası iyi olan birinden tavsiye alarak öğreniriz ancak bende öyle olmadı. O sıralar okuduğum bir kitap vardı adını hatırlayamadığım. Bunu bitirirsem hangi kitabı okuyacağım elimde kitap kalmadı diye düşününce yeni kitaplar almaya karar verdim. Bu kez farklı bir şeyler olsun, bakış açımı değiştirsin derken; “bakış açınızı değiştirecek kitaplar” listesinde denk geldim, Gündüz Vassaf’ın Cehenneme Övgü kitabına. İngilizce karşılığı “Kendilerimizin Tutsakları” olan kitap içeriği hakkında da çağırışım yapıyor aslında. Okudukça da çokça hak verdiğim yerler oldu.

Cehenneme Övgü Kitabı Konusu

İçimizde büyütüp yaşattığımız küçük ‘totaliter dünyalar’ımız! Totalitarizmin bireyle toplumu bağlayan göbek bağıyla semirmesi, algılarımızı sömürmesi. Herkesi kendisiyle hesaplaşmaya çağıran, kışkırtan bir kitap… 

Gün boyu hayat denen cehenneme tahammül etmeye çalışıyoruz. Nefes aldığımız tek zaman gece. Zebanilerimiz, işkencecilerimiz ancak gece dinleniyor çünkü. Gündüz Vassaf “Cehennem’e Övgü”de buna dikkat çekiyor: “Gün boyunca hayatta kalmaya, geceleri ise yaşamaya çalışırız.”

Cehenneme Övgü kitabını elinize aldığınızda yazar hayatı, ön söz derken ilk bölüme geliyorsunuz. İlk bölüm “Geceye Övgü” ve aynen şöyle başlıyor;

Gece, düzen güçleri uykudadır. Bürokrasi, askeriye, okullar, polis, kısacası yaşamımızı düzenleyen tüm güçler uykudadır; sokakta devriye gezen nöbetçi polis dışında. Askerler de hepimizden önce yatağa girerler. Dünyanın bu en baskıcı kurumunun mensupları, en erken yatanlardır aynı zamanda. Aslında, tüm totaliter kurumlarda, daha doğrusu tüm kurumlarda (tüm kurumlar totaliter değil midir zaten?) insan her zaman erken yatmak zorundadır – yatılı okullarda, manastırlarda, ailede, cezaevlerinde, hastanelerde… Kişinin istediği saatte yatma hakkını destekleyen, bu özgürlüğe onay veren hiçbir kurum tanımıyorum. Aşk (?) üzerine kurulu olan ve iki kişinin özgür iradesiyle gerçekleşen evlilik kurumunda bile, çiftler yatağa aynı saatte girmezlerse, biri daha geç yatar, geceyi daha fazla yaşarsa, sorunlar çıkmakta gecikmez. Kurum her zaman “geç” yatanı suçlar, erken yatanı değil. Avrupa feodal toplumunda tüm kent sakinleri mumlarını aynı saatte söndürmek zorundaydılar; bayramlar dışında. Düzen ve baskı güçlerinin doğal yapısı, her zaman belirli bir uyku saatini zorunlu kılar. Bu belirli saatin erken bir saat olması da yine onların doğal yapısından kaynaklanır.

Böyle bir girişi olan kitabı da kolay kolay elinizden bırakamayacağınızı tahmin edebiliyorsunuzdur. Bende de öyle bir solukta okunup biten kitaplar arasında yerini alsa da dönüp, bazı yerleri tekrar tekrar okudum ve hala okuyorum. Sizlere de tekrar keyifli okumalar diliyorum.

Gündüz Vassaf – Cehenneme Övgü Kitabından Alıntılar

”Birbirimizi anlayamayacağımız korkusuyla, sözcükleri gereğinden çok fazla kullanıyoruz. Konuşmamanın , iletişim kurmayı reddetme anlamına çekilmesinden, kabalık olarak görülmesinden korkuyoruz. Ayrıca çok fazla konuşuyoruz. Sessizlik bizi ürkütüyor. Sessizliği denetleyemiyoruz. Oysa sessizlikte, sezinlediğimiz ama tanımadığımız dürtülerin, özgürlüğün ve gelişigüzelliğin son noktası saklıdır.”

“Sevgiden vazgeçerek önceden belirlenmiş istasyonlarda durup, tarifeye göre yol alan bir tren ya da sadece ikmal yapmak için duran bir yarış arabası gibi hayatı yaşamadan tüketmek pahasına hedeflerine varan bunca insan olduğunu görmek, şaşırtıcı olduğu kadar üzücü de.”

“Radyasyondan çok birbirlerinin kalplerini kırmaktan ölüyor insanlar.”

“Çok amaçlı yirminci yüzyıl insanında dürtü var, ama derinlik ve yoğunluk yok. Şunu satın almak, bunu başarmak, yeni bir deneyimden geçmek gibi hedeflerimiz var. Hedef ve amaçlarımız yüzünden, hayatı yaşamak yerine tüketiyoruz.”

“Uyuyamayan, uykusuzluk hastalığı çeken kişiler, karanlığın getirdiği sınırsız özgürlük ve gerçeklikle baş edemeyen kişilerdir aynı zamanda. Bu insanlar, gün boyunca her şeyi izlemekle oyalanırlar. Oysa gece artık izlenecek bir şey yoktur. Sadece yaşamın o belirgin sesi duyulur içten içe. Gündüzden soyutlanıp kurtulmuş olan anlamsızlık, artık saklı değildir. Hayatta olma bilinci kendini daha güçlü bir şekilde hissettirir geceleri, ölümün varlığı da öyle. “Yaşamın anlamı” gece duyumsanır ve sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. Yaşam, gecenin konusudur.”

Tartışmaya katılın