Eşekler hakkında bilgiler

İnsanoğlunun Tarih Boyunca Değersizleştirdiği Hayvan: Eşek

İnsanoğlu, doğa’nın başbelası mı? Böylesi bir soru doğup önünüze dikildiğinde, yanıtını tartarak, aceleye getirmeden aramak yolların en sağlamı. İnsan bir yandan zararlıdır: Bırakalım öteki canlıları, hemcinslerini yoketmekte üstüne yoktur. Gelgelelim genelleyemeyiz bu yaklaşımı: Sayısız insan canlılar alemini diri tutmak, koşulları iyileştirmek için didinir yerkürede.

İnsan toplulukları farklı inanışlara, kültürel birikimlere, geleneklere sahiptir; ana özelliklerini tarihlerine bakarak değerlendirebiliriz. Burada da çift kutupluluk başını gösterecektir. Aynı toplumsal ortamdan ağaç sökenlerle ağaç dikenler, hayvanları hiç uğruna telef edenlerle koruyanlar çıkmıştır – geçmişten bugüne.

Uygarlıklar tarihi, bize her farklı kültürün bir canlı figürü için değişik odaklar seçtiğini gösteriyor. Batı dünyasının coğrafyasında, Eşek kimine göre İsa’nın ya da Buridan’ın, kimine göre Sanço Panza’nın ya da Stevenson’ın binek hayvanıdır. Anadolu kültüründe bir tek eşeğin ötekilerin arasından sıyrıldığı açık: Nasreddin Hoca’nın ki bizim eşeğimizdir.

Adı sanı yoktur bu eşeğin (bir başına can alıcı gösterge); yerine göre yoldaş, partöner kimlikleri üstlenir (konum pekiştirici özellik); düpedüz “karakter”dir. Kafa tutar, katlanır, çekip gider, geri döner – dahası Hoca’nın sahibi olduğunu kabule yaklaşmaz pek, başına buyruk, olmadık işlere kalkışır. Bütün bunlar Nasreddin Hoca’nın kişiliğini de etkilemeye yetmiştir. İnsanla eşeğin ortak tarihinde, Dünya’ya tavrını eşeğine ters binerek koyan bir başka evliya ile karşılaşamayız.

Osmanlıda at, pek çok diyarda olduğu gibi yüksek statülü hayvandır. Buna karşılık eşek, tıpkı amcazadesi katır, alçakgönüllü bir statüyü temsil ediyordu. Çilekeş, dayanıklı hizmetkar. Anırması sevilmemiş, tepmesinden çekinilmiş, inatçılığından yakınılmış, ola ki bu ayrıksılıkları nedeniyle durmadan sırtına yük ve sopa bindirilmiş, yetmemiş, insan kendi hemcinsini aşağılarken onu eşeklikle oklamıştır.

Gene de Osmanlının yaşamına bütün sevimliliğiyle sokulmuş mahluktu. Onu minyatürlerden salınarak geçerken görüyoruz. Edirne şenliğinin kayıtlarında güreşe tutuştu(rul)duğu belirtiliyor, herkes gülmekten kırılıyormuş. Doruğa çıktığı örnek, Şeyhi’nin Harname’sidir. Bu XV. yüzyıl metni, Doğunun ve Batının hayvan masalları arasında seçkin bir yer tutması gerekirken haksızca kenara itilmiştir. Majör bir başyapıt olarak anılması gerekirken fabula geleneğinin gölgede kalmış bir ürünü olarak değerlendirilmiştir.

Harname’yi bir de bugünün ölçüleri ışığında okuyup tartmak gerekiyor kanısını taşıyorum. Ayrıca adını bile doğru düzgün okuyup yazamıyoruz. Hiç değilse bunu bari öğrenelim.

Eşek nasıl yazılır? Eşşek mi, eşek mi?

Türk Dil Kurumu’na göre ‘EŞEK’ olarak yazılır. Bu kelimenin cümle içerisinde kullanılmış doğru örnekleri şu şekildedir;

Bu sene memlekete gittiğimde hiç eşek görmedim.

Bu eşekler neden hiç ses çıkarmıyorlar?

 

Tartışmaya katılın